Merhaba Dostlar,
Yeni yıl bütün iyi umutlarla beklentilerle girdi… Şimdi siyasetten - üstelik de onlarca bilge insan varken- yazmam hoş kaçmayacaktır. Gerçi içim içimi yiyor, hem de Erdoğan'la – Gül çekişmesi iyice kızışmışken, benim için sabretmek çok zor. Seçimlere henüz onca vakit varken aceleye ne gerek var, haftaya onu da yazarız elbet.
Ben bu hafta sizi zaman tüneline sokup Pertevniyal'deki günlerime götüreceğim. 1959 senesi lise birdeyiz, sene başı sırayla ders hocalarımızla tanışıyoruz. Matematik öğretmeni Süreyya Bey, edebiyat hocası Hilal Kayı…
Üçüncü ders Kimya. Ufak tefek kara kuru, oldukça kısa boylu, saçları arkadan topuz yapılmış, siyah uzun önlük giymiş bir kadın öğretmen. İyi bundan bize zarar gelmez dedik… Kısa ama güzel bir konuşma yaptı. Eşi de sonradan meslektaş olacağımız hocamızın adı gibi Muhterem bir insan.
Sınıfta kıpırdanmalar başladığı sırada Muhterem kimya hocamız 'Beni böyle ufak tefek gördünüz diye sakın dersin adabını bozmayın, ben adamın….'la başlayan şeddeli bir küfür etti. Bütün sınıf bir anda dumur..
Üç senede doğrudan mezun olduğum Pertevniyal Lisesinin en başında gelen şedit hocalar Kimyacı Muhterem hocamla, Süreyya Beyle Matematik son sınıfta gelen müdürümüz Ahmet Dinç Beydi. Resmen bizim suyumuzu çıkardılar.
Şimdilerde var mı bilmiyorum, o tarihlerde böyle sınav sistemleri her sene değişmediği için kafamız daha rahattı. Kendimizi derslere daha iyi veriyorduk. Bir iki hocamız da bizleri okul dışında gezilere götürüyordu.
Hatırladığım kadarıyla Suat Binbaşı bizi askerlik dersinden Davutpaşa kışlasına götürmüştü.
Kimya Hocamız Muhterem Hanım da Paşabahçe Cam Fabrikasına götürdü. Aynı gün Notre Dame de Sion Lisesi de gelmiş. Gerek hocaların gerekse fabrikadaki yetkililerin aldığı tedbirlerle hiç kızlarla karşılaşmadık.
Akşam beşe doğru bizim için oldukça faydalı geçen gezimiz bitip Cam Fabrikasından ayrılıp çok yakındaki vapur iskelesine geldik. Bir de ne görelim aynı zamanlamayla Notre Dame de Sion lisesi de iskeleye gelmiş.
Çok büyük bir maharetle iskelede de bizi separe ettiler.
Ama ne zaman ki vapur geldi. Kızlar öncelikle gemiye binerken bizim oğlanlar bir dalışa geçti. Vapurun içi kıyamet. Rahibeler Fransızca kızlara bağırıyorlar. Bizim oğlanlar Allah, Allah nidalarıyla saldırıyorlar. Muhterem hanım beni yakaladı ' Suat ben arka yolcu salonuna geçiyorum, tek tek arkadaşlarını yakalayıp oraya getir, sana güveniyorum ' dedi.
Yarım saate kalmadı çok sevdiğim hala da görüştüğüm bir arkadaşıma da aynı görevi verince bizim uşakların hepsini tek tek içeri aldık. Hoş kızlar da bizimkilerden azarak, mektuplar alınıyor, adresler veriliyor… Neyse bir yirmi kişiyi arka salonda toplamayı başardık.
Muhterem hanım ' Tuh.., Allah sizi kahretsin, yazıklar olsun, ben sizin bu kadar abaza olduğunuzu hiç tahmin etmezdim…' diye başladı, Eminönü'ne gelene kadar bizle öğle derin bir sohbete başladı ki, öğretmenlikten çok gözümüzde bir anne sıfatına dönüştü. O güne kadar böyle bir öğüt almak hiçbir hocadan kısmet olmamıştı.
Mezuniyetten sonra Cağaloğlu'nda ücretsiz TTB nin ücretsiz üniversite hazırlık kursuna yazıldım… Matematik, Fizik, Kimya dersleri veriyorlardı. Kimya hocası kim ne biliyor diye yoklama çekiyordu. Kimya dersinde öğrendiğim bir tahtayı dolduran süt asidi basili 'asilis basillo la evo laktisi' nin formülünü yazınca hoca bana; ' Sen bu kursa neden geliyorsun ki' demişti...!
O tarihlerde her üniversitenin sınavına ayrı başvuru yapılıyordu. Ben Kimya Müh. hariç İTÜ nün Elektrik Müh. D.G.S. Akademisi Mimarlık Bölümünü, Hukuk Fakültesini ve Yüksek Ticaretin sınavını kazanıp Akademiyi tercih ettim. Pertevniyal'in o tarihteki müdürü Ahmet Dinç'i ziyarete gittiğimizde tebrik beklerken Müdürümüzden İTÜ yü tercih etmediğimiz için bir de fırça yedik. 'Hayırlı olsun ama saçma sapan bir tercih yapmışsınız siz ikiniz' demişti.
Sağlıkla kalın, Hoşça kalın…..
Ömer Suat MENALİ
Y. Mimar