Merhaba Dostlar,
1970 yılı İzmit İnşaat Müdürlüğünde vatani görevimi yapıyorum. Askeri hastanenin hemen yanı başında tek katlı sevimli bir binada görev yapıyoruz. İzmit o zamanlar da şimdi olduğu gibi kozmopolit bir nüfusa sahip. Yerleşik nüfus çok az, hafta sonu olunca adeta şehir İstanbul'a akıp pazartesi sabah gerisin geriye geliyordu.
Oldukça dingin yaşanan bir dönem, bugün yaşadığımız sıkıntıların hiç biri neredeyse yok. Evliyim ve evimi de İzmit'e taşımışım. Beni bir tek SEKA kağıt fabrikasının iç bayan kokusu rahatsız ediyor. Kolorduya bağlı birliklerin ufak tefek tamir ve boya işleri dışında en büyük uğraşımız Kandıra'daki askeri binalar.
Bunun dışında Bolu'ya kadar bize bağlı birliklerin denetim donatım gibi işleri var. En ilginci de Hava Karacıların kağıt uçaklarıyla Bolu'ya gidip gelirken ıssız Karadeniz sahillerinde ıslak bedenlerine tesettürlü beyaz entarileri yapışmış kadınların seksi görüntüleri. Zavallılar biz gülmekten kırılırken onlar durumdan bihaber uçağa el sallarlardı..
Bir gün pilot binbaşı onları seyretme uğruna uçağı yere çakacak diye çok korkardım. Neyse biz dönelim - hayatımda bir iki kere o lezzette pirzolasını yediğim- Kandıra'nın askeri inşaatlara. Bizden önceki dönemde geçici kabulü yapılmış binaların kati kabulü yapılacaktı.
İnşaat Emlak Müdürü olan Sami Albay tecrübelerine dayanarak bize talimatlar yağdırıyor, neyi nasıl yapacağımızı uzun uzun anlatıyordu. Üç tane büyük bina vardı. İkisinin müteahhidi çok saygın ve İzmit'in sevilen insanlarıydı. Üçüncü binanın müteahhidiyse çok dalgacı, cambaz bir adamdı.
İnşaat Emlak'taki mühendis arkadaşların çoğu O müteahhide sinir oluyor, onu her fırsatta aşağılıyorlardı. Ertekin Arın adında Almanya'da okumuş orada eğitim almış meslektaşım ve ben adama acıyor, hatta onu zaman zaman koruyor kolluyorduk. Adamın maddi durumu gerçekten kötüydü.
Neyse kati kabul günü geldi çattı. Albay bize son talimatları verip heyet olarak bizi Kandıra'ya yolladı. İki müteahhit de binanın giriş holünde güzel bir büfe hazırlamış, bizleri çok güzel ağırlamışlardı. Biz Ertekin Arın'la her tarafı dolaştık. Arkadaşlar büfe başından ayrılamazken Ertekin'le ben bayağı yorgun düşmüştük.
Sıra üçüncü binaya gelince beklediğimiz manzara ile karşılaştık. Bina dökülüyordu. Sanki yeni değil de eskimiş, savaştan çıkmış bir hali vardı. Kapılar pencereler yerine oturmamış, açılıp kapanmıyor demek yeterliydi her halde. Eyvah dedik arkadaşlar mümkün değil bunun kabulünü imzalamazlar diye düşündük.
Olaylar birden tam tersine evrildi, adama düşman olan mühendis arkadaşlar iyi yapılmış binalara nefaset uygularken dökülen binanın kabulünü imzaladılar. Müteahhit de bir hafta içinde gelip parasını aldı. Bu işin içinde bir iş vardı. Meğerse müteahhit o arkadaşlara İzmit'te büyük bir inşaatın proje işini verip ellerine de bulup buluşturup birkaç kuruş avans vermiş.
Adam o gündür bu gündür ortalarda görünmedi. Bizim arkadaşlar onu çok bekledi. Zaman zaman rulo halindeki ( o tarihlerde flashbellek yoktu) projeleri gösterip 'Bunları biz ne yapacağız…' diye bize soruyorlardı. Biz de Ertekin'le 'Artık müsait bir yere koyarsınız ' diyorduk. Askere gelmeden önce benim piyasa tecrübem olduğu için bu işleri iyi bilirdim. Ava giden avlanır.
Sağlıkla kalın, Hoşça kalın…
Ömer Suat MENALİ
Y. Mimar