Merhaba Dostlar,

Bu jeologların başka işi gücü yok mu kuzum, her gün deprem geliyor korkusuyla halkı tedirgin ediyorlar. Bu konuda henüz dünyanın hiçbir ülkesi BİLİMSEL bir veriye sahip değilken bizde her gün bu konuda ahkam kesmekte neyin nesi…!

Üstelik sizin mesleğiniz yer kabuğuyla ilgili olmasına rağmen yapı statiği konusunda uzman olmamanıza rağmen deniz kumuymuş, demir çürümüş gibi beyanlarla bu meslek sahiplerinin gözünde komik oluyorsunuz.

Mesleğim itibariyle elli senedir yapı sektörünün içindeyim. Ne ASİ nehrinden ne de ARAS nehrinden inşaatıma kum geldiğini bilmem. Yedikule'de, Kuruçeşme'de, Sarıyer'de, Kartal'da kum depoları vardı. Onlardan kum ve çakıl alırdık, hepsi de mis gibi deniz kumuydu.

Yetmişli yıllarda ilk yıkama prosesleri başladı. Bunlar da çok ilkeldi, depolama olmayıp doğrudan 10m3 lük kamyonlara yükleme yapılırdı. Beton dökme zamanlarında seri olarak malzeme yetiştiremedikleri için bazen on kamyonda en fazla iki veya üç kamyon yıkanmış kum-çakıl gönderiyorlardı.

Asıl mesele deniz kumu veya yıkama işi değil beton yaparken kullandığımız çakıldı sorun olan. Podima çakılı (Batı Karadeniz) hariç Silivri'den Gümüşyaka'dan Kamaradere'den gelen kum-çakıl deniz kabuğu özellikle de istiridye kabuğu (tuvenan) ihtiva ederdi ki bu da beton kalitesini çok düşürürdü. Bir diğer husus da beton döküldükten sonra özellikle yaz aylarında en az on beş gün sabah akşam betonun sulanmasıdır. Bu yapılmazsa beton yanar , elinizle bile koparabilirsiniz.

Ne yazık ki 1985 yılına kadar İstanbul'daki binaların neredeyse %70 bu deniz kumu ve çakıllıyla yapıldı. Bu tarihten sonra yeni yeni beton santralleri kuruldu ve şantiyelerde betonarme betonu imali yasaklandı. İnşaat ruhsatlarına beton santrallerinden –hazır beton- alınma şartı konuldu.

Beton şantiyelerinde hazırlanan karışımda yıkanmış kum, -çakıl yerine de- kırma taş kullanılarak beton evsafı en yüksek seviyeye çıkarıldı. Şimdilerde bilinçli alıcılar daire veya bina alırken bunlara bakıp inceliyorlar.

En önemli hususlardan biri de deprem yönetmeliğimdeki kat sayı ancak altı şiddetindeki depreme göre yapılıyordu. Depremden sonra çıkarılan yeni yönetmeliğe göre yanal yükler (deprem) dokuz şiddetinde bir depremi karşılayacak şekilde revize edildi ve betonarme hesaplarında pilyelerden etriyelere, kolon sistemine kadar pek çok değişti.

Demirlerde de çürüme olmaz ama paslanma olur. Zaten hesaplarda da bu pas payı dikkate alınır. Su ve rutubet alıp aşırı korozyona uğrayanlar hariç tabii..

Gayem sizlere burada statik betonarme dersi vermek değil bu konuda ehil olmayan kişilerin safsatalarına inanmamanız. Diksiyon özürlü olmasına rağmen Üşümezsoy hocamız bu konuda en bilinçli bilim insanlarından biridir. Yer kabuğu haricinde sorulan sorulara cevap vermez. Moderatörün 'Bu gece halkımız çadırlarda parklarda kalmalı mı' sorusuna, 'Bunu psikologlara sormanız gerekir' demesi çarpıcı bir örnektir.

Sağlıkla kalın, Hoşça kalın…

Depremsiz kalın…

Ömer Suat MENALİ
Y. Mimar