Tanıdığınız ya da tanımadığınız veya uzaktan tanıdığınız insanlara dikkat ediniz. Kendilerine bir vesileyle " Hayatınızdan memnun musunuz nasıl yaşıyorsunuz? Sağlığınız iyi mi? " diye sorduğunuzda alacağınız cevap, " İyiyim bir sorunum yok " olabilir. Siz de " Aman öyle olsun. Allah sağlık ve afiyet versin. Mutluluk versin " diye temennide bulunursunuz.
Oysa bu dostunuz hiç de iyi olmadığını kendisi bile bilmez.
Sizin bu sorularınıza cevap verdiğinde aslında alkollüdür. Çakır keyiftir. Arabasına binip evine giderken nasıl bir kaza yapabileceğini dahi hesap edemez.
Günde iki paket sigara içiyordur, ama sorduğunuzda cevabı " Çok iyiyim Allaha şükür. Turp gibiyim " olabilir. Oysa akciğerleri kurum bağladığı için sabaha kadar öksürür. Hatta eşiyle bu yüzden yatağını bile ayırmak zorunda kalmıştır. Birlikte yatarlarsa, kadıncağız sabaha kadar uykusundan olur. Bazen de terbiyesi gereği bunu dışa bile vuramaz.
Bu örneği çoğaltabilir, hatta kendimizi bir hesaba çekerek acaba aslında birer hastalık emaresi olan davranışlarımızın hangileri bize ne zararlar veriyor, çevremize ne zararlar veriyor diye bir hesaplaşma içine girebiliriz. Böyle bir nefis muhasebesi aslında hepimize lazımdır.
Bunları neden yazdım?
Şunun için: Şovmen Mehmet Ali Erbil ile yine Şovmen Cem Özer hastalanmışlar, yoğun bakımdalar.
Her ikisini de uzaktan tanıyoruz. Şöhretli kişiler.
Acaba neden böyle hastanelere düştüler?
Sadece sari bir hastalıktan mı yoksa dalgalı geçen özel hayatları sebebiyle mi?
Her ikisi de değişik evlilikler yaşadı. Her ikisi de mesleklerinde ne kadar usta ve ne kadar başarılı olursa olsun, evlilikleri problemli oldu. Çoluk çocukları ve aile düzenleri, alıştıkları hayat tarzından geriye düşüşler oldu ise onun etkileri bu iki Şöhreti belli ki hasta etti.
Özetle demem o ki; aman özel hayatımıza dikkat edelim. Kötü alışkanlıklarımıza ve kötü gönül maceralarına bir son verelim. Aksi takdirde hem sağlığımız elden gidebilir ve hem de yakınlarımızı, çoluk-çocuğumuzu ve sevenlerimizi üzebiliriz.
Her iki Sanatçıya da geçmiş olsun.