Meraba Dostlar,
Benim çocukluğumda İstanbul'un nüfusu bir milyon civarındaydı. Belki de bu günkü yoğunluk olmadığından on on beş günde bir ölen olurdu mahallemize.. Cuma salaları hariç ayda iki üç cenaze salası anca okunurdu.

Hem de öyle böyle değil yüz, iki yüz kusur basamak çıkıp mikrofonsuz olarak kendi sesleriyle okurdu müezzinler ezanı ve salayı.

Yirmi sene önce evimizin karşısında ki komşumuz vefat edince camiye gidip müezzine sala okuması için isim soyadı verip rica ettim. Sağ olsun o da okudu. Meğerse bahşiş verilirmiş, bunu da o zaman öğrenmiş oldum.

15 Temmuz olayından sonra 'SELA' okumak adeta moda oldu. Günde beş kere sala okunan camiler var. Ofisimizin olduğu sokağın başında cami vardı. Sık sık sala okunurdu.

Bir gün gittim baktım Cuma değil.

Cenaze yok,..

Bu neyin salası diye sorunca ; ' Bizim Hasan Beyin eniştesi vefat etmiş, cenazesi bugün Sivas'tan kalkacakmış O'nun salası' dediler...

Çocukluğumdan beni dindar bir ailede yetiştiğim için en azından pek çok Müslüman gibi Cuma namazlarına giderim. Çocukluğumda cami çıkışında ahşap kumbaralar vardı benim boyumun hizasında. İsteyen cemaat camiden çıkarken onlara para atardı. İki üç ayda biz zannedersem kumbara açılıp bir zabıtla tutar tespit edilip Diyanete bildirilirdi.

Şimdilerde ise tam bir kaos var. Kimin kim için bağış topladığı belli değil. Geçenlerde imam döne döne tembih etti Cuma cemaatine; benim adıma veya cami adına makbuzsuz para toplayan kim olursa olsun kesinlikle para vermeyiniz dedi. Camiden çıkınca baktım iskemle üzerine bağış kutusu konmuş para toplanıyor, ne bir makbuz ne bir tespit.

Allah kabul etsin!

Diyanet İşleri bir bağış makbuzu bastırmaktan aciz mi..!

Bu işler kayıtlı kuyutlu olsa daha güzel olmaz mı?

Günümüzün iktidarı dine çok önem verdiği için bu konuda istismarlar da fazla oluyor. Ezanla salayı ayıramayan Müslüman bir ülkede bu işler bayağı zor olsa gerek....

Sağlıkla kalın, Hoşça kalın…

Ömer Suat MENALİ
Y. Mimar