Emperyalizm denilince akla ilk gelen nedir diye sorulduğunda genellikle düşünülen bir devletin ve ya bir milletin başka devlet ve ya milletleri kültürel, ekonomik ve siyasi olarak sömürmesidir.

Demokrasi denildiğinde ise, halk egemenliği, bütün vatandaşların devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu fazilet rejimi düşüncesi öne çıkmaktadır. Demokraside bireyler kendilerini temsil edecek kişilere oy vermek ve onları seçmek suretiyle devlet politikalarına katılma hakkı elde ediyorlar.

Ölüm, bir canlının hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir.

Sıtma ise genellikle parazit taşıyan sivrisineklerin sokmasıyla bulaşan, zamanında tedavi edilmez ise öldürücü olan, ateş ve titreme nöbetleri ile varlığını hissettiren bulaşıcı bir hastalıktır.

Bütün bu kavramları neden bir araya getirdiğim sorulabilir. Büyük Türk Milletinin yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrasını, yani bu günü bir mukayese edelim istedim.

15 Mayıs 1919 da Yunanistan Krallığı İzmir'i işgal etti. Yunanistan bu işgali ABD, İngiltere ve Fransa'nın oluru, onayı ve teşviki ile gerçekleştirdi. Yani işgal Sevr'i dayatan emperyalist devletlerin planlarının uygulamaya konulduğunun açık göstergesiydi. Akdenizde İtalyanlar, Güneydoğu Anadolu'da Fransızlar, Doğu Anadolu'da ve Doğu Karadeniz'de Ruslar, İstanbul'da İngilizler, içeride işbirlikçi Ermeniler, Rumlar, yerli işbirlikçiler Türk varlığını, Türk Birliğini Anadoludan söküp atmak ve tarihe gömmek için güçlerini birleştirdiler. Ordusu dağılmış, Meclisi Feshedilmiş, Milletvekilleri hapsedilmiş, sürgün edilmiş, yorgun, fakir ve kaderine terk edilmiş bir millet. Türk Milleti. Mevcut durumu görerek kurtuluşu manda olmakta bulanların yanında düşmanla işbirliği yapmayı kendi geleceği için kabul eden bedbahların varlığı karşısında ne ölüm ne sıtma diyerek tarihi boyunca esaret altında yaşamamış Türk Milletinin karakteri olan bağımsızlığın Milli Mücadelesini başlatmıştır.

19 Mayıs 1919. Samsun Limanı. Bandırma Vapuru. Ve bir Türk evladı. Mustafa Kemal. Bütün bu ahval ve şerait içerisinde Samsun'dan başlamak üzere, sırasıyla Amasya, Erzurum, Sivas ve neticede Ankara. Milli Mücadele ruhu. Kuvai Milliye, Misakı Milli. 9 Eylül 1922. Yunan Ege Denizi sularında. 19 Ekim 1923. Emperyalizme diz çöktüren büyük Türk Milleti ve genç Türkiye Cumhuriyeti.

10. Yıl Nutku ve oradaki ses hala kulaklarımda. Ve hiçbir zaman silinmeyecektir. Türk geleneği olan Halkına hesap vermenin Bilge Kağan'dan günümüze taşındığının açık nişanı olmuştur.

Türk Milletinin Emperyalizmle olan mücadelesi hiç bitmemiştir. Aradan yüz yıl geçmiştir. Emperyalizm bu gün de bu topraklar üzerinde ve Türk varlığına karşı tuzaklarını kurmaya devam etmektedir. Kimi zaman ekonomik, çoğu zaman kültürel ve her zaman siyasi tuzakların olduğunu görmek için kahin olmaya gerek yoktur. 19 Mayıs 1919 şartlarından pek farklı olmayan günümüz Türkiye'sinin içinde bulunduğu duruma bir göz gezdirelim. Ekonomisi ciddi sıkıntılar içerisinde. Üretimi tüketimi karşılayamaz durumda. Büyük bir faiz yükü ile karşı karşıya. İç ve dış borçlar tarihinin en fazla olduğu bir dönemde. Kredilibitesi düşük. Yerli ve yabancı yatırımcı yatırım yapmıyor.

Enflasyon rekor düzeyde yüksek.

50.000'in üzerinde insanımızı kaybettiğimiz 11 ilimizi ciddi şekilde etkileyen büyük deprem afeti nedeniyle altından kalkılması gereken büyük kayıpların telafisi zorunluluğu. Sınırlarımızda yaşanan emperyal oluşumlara karşı kesintisiz ve etkin askeri ve siyasal mücadele kararlılığı.

Evet. Bu şartlarda 14 Mayıs'ta Türk Milleti Cumhurbaşkanı'nı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kendisini temsil edecek milletvekillerini seçecek.

Türk Milleti için hayırlı olsun.

Hayırlı olsun ama milletin önüne konulan tablo acaba fazilet rejimi diye adlandırılan millet iradesinin tecelli edeceği demokrasinin kabul gören ilkeleri ve şartları bu günkü atmosferde ne kadar mevcut.

Kağık üzerinde dört Cumhurbaşkanı adayı var.

Ancak mevcudiyette iki Cumhurbaşkanı adayı var.

Cumhur İttifakı adayı sayın Recep Tayyip Erdoğan.

Millet İttifakı adayı sayın Kemal Kılıçdaroğlu.

Diğer iki aday Ata İttifakının adayı sayın Sinan Oğan ve her hangi bir ittifakı olmayan sayın Muharrem İnce.

Türk seçmeni ülkede yaratılan seçim iklimi ile gerçek ve hür iradesini acaba sandığa yansıtabilecek mi?

Görünen o ki koalisyonlardan kurtulalım, istikrarlı bir yönetime kavuşalım gerekçesi ile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu gün itibarıyla ülkeyi ittifaklara mahküm etmiştir. İki bloğun şemsiyesi altında kümelenen birbirine benzemez, zıt siyasi fikirlerin ve marjinal düşünce ve akımların oluşturduğu ve söz sahibi olduğu siyasi oluşumlar karşısında vatandaş önüne konulan bu tabloya oy vermek durumunda bırakılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ya Cumhur İttifakı adayına ya da Millet İttifakı adayına oy vereceksiniz.

Diğer adaylar bir bölendir. Onlara oy verenlerde bölücüdür ve ya haindir gibi toplumsal bir ruh hali inşa edilmektedir.

Bir tarafta bakıyorsunuz vatan, millet, sakarya, cumhuriyet, medeniyet deyip cumhuriyet ve cumhuriyet değerleri ve Türk ibaresinden sorunu olanlarla siyasi ikbal uğruna kol kola girenler ile öbür tarafta Cumhuriyet'e, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı olduklarını, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunduklarını söyleyenlerin ülkenin bölünmez bütünlüğünü yıkmak için binlerce vatan evladını şehit eden bölücü terör örgütünün siyasal uzantıları ile Cumhuriyet ve Cumhuriyet Kuruluş fesefesi düşmanı, Türk Ordusuna kumpas kuran, darbeye teşebbüs eden emperyalizm hizmetkarı hainlerle nasıl kol kola yürüdüklerini görmek, bu yapılara oylarıyla destek vermek mecburiyetiyle karşı karşıya kalmak fazilet sistemi demokrasinin gereğimidir, yoksa milleti ölümle sıtma arasında bir tercih yapmaya zorlamakmıdır.

5 yılda bir vatandaş olduğumuzu hatırladığımız seçimlerde kullanacağımız oyumuzu lütfen bizlerin tercihi ve hür vicdanlarına bırakınız.

Bu hakkımızı istediğimiz yönde kullandığımızda bizi hain ve ya bölen olarak sıfatlandırmayınız.

Şahsen ne ölüme razıyım. Ne sıtmaya. Tercihimi 10. Yıl Nutkunu sadece okuyan değil aynı zamanda anlayan ve içselleştiren, dünyaya Ankara Tribününden bakan yapı lehine kullanacağım.

Okumanız dileğiyle Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bizzat kaleme aldığı ve 29 Ekim 1933 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Milletine hesap verdiği 10.Yıl Nutku'nu paylaşıyorum.

Türk Milleti!

Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

Kutlu olsun!

Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkarane yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı asla kafi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.

Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk Milleti, on beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

Bugün, aynı inanç ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî alem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Milleti!

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türk'üm diyene!

Av.Hikmet Ömeroğlu