Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptığı bir konuşmada layık olmadığı ve milli bir duruş sergilemediği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği'nin isminden Türkiye ibaresinin çıkarılacağını, avukatlık mesleğinin icrası için Barolara üye olma zorunluluğunun kaldırılacağını, isteyen avukatların bir araya gelerek dernek gibi istediği sayıda baro adıyla örgütlenme yapabileceğini, bunların da istedikleri gibi kendi üst birliklerini kurabileceklerini açıklamıştır.
Bu açıklamanın yapılmasına gerekçe Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'nin kuzeyindeki bölücü terör yapılanmasına karşı gerçekleştirdiği Afrin Zeytindalı harekatına Türk Tabipler Birliğinin karşı duruş açıklaması gösterilmiştir.
Konu gerçekten milli bir meseledir. Her bir kişi ve kurum hiçbir saik gözetmeksizin bu konudaki hassasiyeti açıkça ortaya koymalıdır. Nitekim Türkiye Barolar Birliği tamamen milli bir duruş sergileyerek harekatın ikinci gününde bizzat Başkan Metin Feyzioğlu'nun bulunduğu bir heyetle sınır kentimiz Kilis'e giderek açıkça harekata destek vermiş, Devletinin, Milletinin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanıbaşında yer almıştır. Türkiye Barolar Birliği öncesinde de 15 Temmuz hain kalkışmasına karşı Türkiye aleyhine Uluslararası alanda yürütülen menfi propagandaya karşı büyük bir mücadele vermiştir.
Bütün bu gerçekler karşısında Barolar ve Avukatlık mesleği ile ilgili esas amacın çok daha farklı olduğu ve bu amaca ulaşmak için uygun bir zaman ve zeminin kollandığı açıkça görülmektedir. Yargının üç ayağından birisi olan savunma makamını avukatlar temsil eder. Savunma makamı uğrayacağı her türlü hukuksuzluğa karşı vatandaşın, bireyin teminatıdır. Avukatlar görevlerini yaparken kimseden emir ve talimat almazlar. Bireyin hakkını her türlü zeminde korkmadan ve cesurca savunurlar. Savunma makamı avukatların meslek örgütü Barolardır.
Ülkemizde toplam 79ilde bulunan Baroların Merkez Birliği Türkiye Barolar Birliğidir. Bu kurumlar meşruiyetlerini T.C. Anayasasından ve kanunlardan almışlardır. Demokratik usullerle ve meslek mensupları tarafından atamayla değil seçimle gelen kurullar tarafından idare edilirler. Bu yapıları gereği ülkede yaşanan her türlü hukuksuzluğa karşı sergiledikleri tutum nedeniyle yönetenler tarafından sempati ile karşılanmazlar. Geçmişte de böyleydi. Şimdi de böyle.
Baro seçimleri demokratik olduğu kadar büyük çekişmelerin yaşandığı demokratik yarışmalara sahne olmuştur. Özellikle yürütme erkini elinde bulunduranlar kendi çizgilerinde yönetimlerin oluşması için büyük gayret sarf etmişlerdir. Hatta etnik, mezhepsel, uç ideolojik guruplar da aynı şekilde Barolar üzerinde hakimiyet tesisi yönünde çabalar sarf etmişlerdir. Ama bu güne kadar yapılan bütün manipülasyonlara karşı Türkiye Barolar Birliği Cumhuriyete ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesine bağlı demokratik, laik, hukukun evrensel ilke ve esaslarını benimseyen, hukukun üstünlüğü ilkesine riayet eden Hukuk Devleti ideali ile milli birlik ve bütünlükten asla taviz vermeyen bir çizgiden ayrılmamış ve bu doğrultuda üzerine düşen her türlü vazifeyi hukuk kurumu duyarlılığı içerisinde her hal ve şartta yerine getirmiştir.
Adalete ve hukuka güvenin kabul edilemez derecede azaldığı bu ortamda yargının bağımsız kalabilen tek ayağı savunmanın yani avukatların yürütmenin, başka bir deyimle hükümetin memuru olması anlamına gelebilecek düzenlemeler yapmak adaletin ruhunu teslim etmesi anlamına gelecektir. Bu gerçekler karşısında yapılması düşünülen düzenlemenin tek amacının olduğu artık tartışmasızdır. Demokratik yöntemlerle Barolar üzerinde hakimiyet kuramayanların böl parçala yöntemiyle savunma mesleğini etkisizleştirmeye çalıştıkları hususu açıkça ortaya çıkmıştır.
İstanbul Barosu Genel Kuruluna katılarak aday olan ve seçimi kaybeden bir gurubun Fetö Terör Örgütü mensubu Savcılar tarafından İstanbul Barosu Yönetimi hakkında açtığı davayı fırsat bilip hemen harekete geçtiği, Baro Yönetimine yönetimi kendilerine teslim etmesi yönünde ihtarname gönderdiği ve hatta Adalet Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunduğu hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.
Gidilen yol yanlıştır. Tehlikelidir. Ülkenin birlik ve beraberliğine yönelik tehdittir. Dileyen herkesin kendi Barosunu kurabileceği düşüncesiyle yıllardır bölücülerin ve Cumhuriyet düşmanlarının hayal ettiği bir iklim yaratılmıştır. Yarın bir takım etnik kökenlere dayalı Barolar ile mezhepsel bir takım gurupların oluşturduğu Barolar kurma teşebbüslerinin olacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
Birlik ve beraberliğe her zamankinden çok daha ihtiyacımızın olduğu bir günde ayrışmayı ateşleyecek teşebbüslerin önüne geçmek sorumluluk sahibi her bir bireyin ve kurumun asli görevidir. Son yıllarda ülkemiz, milletimiz iyi ve sağlıklı tahliller yapılmadan uygulanan politikalar neticesi büyük bedeller ödedi. Telafisiz mağduriyetler, çok acılar yaşandı. Maalesef bedeli sebep olanlar değil topyekün millet ödedi. Yanıltanlar oldu. Yanılanlar oldu. Bu kez lütfen iyi düşünün. Düşünenlerin, özellikle karşı düşünenlerin düşüncelerine biraz olsun kulak verin. Yanılmayın. Yanıltılmayın. Geçmişten ders alın. Yeni bedeller ödemeyelim. Her defasında bedeli ödemesine rağmen sineye çeken ve kredi açmaya devam eden Milletimize şu sözü söyletmeyin. YETER AMA…………..
Av. Hikmet Ömeroğlu