Ercan Güneş, Mersinli bir gazeteci. Benimde sevdiğim saydığım bir arkadaşım. 35 yıllık meslek yaşamını kitaplaştırmış ve kitabın adını 'Ah Medya Vah Medya' koymuş.

Ercan Güneş, Mersinli bir gazeteci. Benimde sevdiğim saydığım bir arkadaşım. 35 yıllık meslek yaşamını kitaplaştırmış ve kitabın adını "Ah Medya Vah Medya" koymuş.

Son derece akıcı bir uslupla basın dünyasındaki iş maceralarını kaleme almış. İş macerası kavramını boşuna kullanmadım. Çünkü bende mezun olduğum Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nu da işin içine katarsam 40 yıllık bir gazetecilik geçmişim var. Gazeteciliğin her aşamasından geçtim ve hala mesleğimi sürdürmekteyim.

Neyse konuyu dağıtmadan Ercan bey'in serüvenlerine gelelim. Türkiye'de basın ve habercilik tam anlamıyla kendi içinde bir serüvendir. Kuralları ve kriterleri hiç bir zaman oturmamış bir meslek ekolüdür gazetecilik. Bütün dünyada olduğu gibi kendiliğinden gelişen ve kendine mahsus geleneği olan bir meslektir. Stres dolu bir meslek olduğunu kesinlikle hatırlatmalıyım. Türkiye'de gazetecilik ve medya sektöründe çalışan birisinin vefa duygusu ve dostluk kavramlarını bir arada kullanması imkansızdır. Bende iş yaşamımda öylesine acı tecrübeler yaşadım ki bunu başka bir makale konusu yapabiliriz.

Ercan Güneş, basın sektörüne reklam ve pazarlamacı olarak adımlarını atmış. Mersin ve Adana, Güneş'in çalışma alanı. Türk basınının atağa geçtiği son derece renkli ve akçalı günler yaşandığı bir dönemde işe başlamış. Özal'lı yıllar, aynı zamanda Türkiye'nin gelişmesinde bir kilometre taşıdır. 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasını bir milat olarak kabul edersek, Türkiye yepyeni bir çehre ve tabloyla yoluna devam etti. Kapalı ekonomik dönemden açık ve rekabetçi bir döneme geçilirken Türkiye liberal ekonomik sistemin en çılgın şovlarına sahne olmuştu. Sermaye el değiştirirken hükümetlerin teşvikleriyle yepyeni aktörler sahneye çıkmıştı.

Yeni isimler, yeni kurumlar ve yeniliklerle dolu bir dönem, sonraki yıllarda yaşanacak hadiseleri de beraberinde getirmişti. Devlet eliyle, teşviklerle palazlandırılan basın sektörü iktidar ve sistem üzerinde de etkisini göstermeye başlamıştı. Hatta Hürriyet gazetesi patronu Erol Simavi'nin bir baş makale ile hükümete ince ayar çekme teşebbüsü, bugün bile hala hafızalarda yerini koruyor.

Basının amiral gemisi Erol Simavi'nin Hürriyet'i karşısında, İzmir kökenli Yeni Asır gazetesinin İstanbul'da dev bir bütçeyle Sabah gazetesini çıkarması, merkezi Cağaloğlunda bulunan medya sektörünü tepetaklak etmişti. Bizzat içinde yaşadığım ortamda aşırı şişen tirajlar ve onunla birlikte ortaya çıkan yenilikler yani promosyon kampanyaları piyasayı tamamen festival alanına çevirmiş, Gazetecilik mesleğini sürdüren insanlarıda büyük şaşkınlıklara sürüklemişti. Gazetelerin finans kaynakları, reklam ve promosyon hizmetleri yepyeni bir döneme damgasını vurmuştu.

Dinç Bilgin patronajına ek olarak İngilterede işadamlığı yapan Asil Nadir'in de bu piyasa girmesi ve onun ardından çıkan Cem Uzan'ın Star gazetesi, medya çalışanlarının hayat seviyesi ve ücretleri üzerinde olağanüstü bir etki yapmıştı. Yeni yayın organları ile hem çalışma hayatı renklenmiş hemde medya sektörünün ciroları havalara uçarken, bir taraftanda iş ortamı haliyle acımasız bir rekabete bürünmüştü.

İşte böyle bir ortamın başlangıcında Çukurova bölgesinde reklam ve pazarlama işine giren Ercan bey'i son derece ilginç olaylar beklemektedir. Bilinen büyük gazetelerin reklam servislerini yöneten Ercan bey'in yaşadıkları hadiselerle dolu kitabını elime aldığımda soluksuz okudum. Çünkü onun yaşadıkları reklam ve pazarlama branşında bile olsa, bizim habercilik'de yaşadıklarımızla bire bir örtüşüyordu.

Ortak hikayemiz, acımasız rekabetin gazete ve yayın organları içindeki neticeleri idi. Bir gecede gazeteci yapılan insanlara karşı, bir gecede gazetecilik mesleğinden kopartılan insanların hikayesi hey aynıydı. Vefasızlık bu mesleğin diğer adıdır. Bende çok uzun yıllar çalştığım İhlas gurubunda Ercan beyin yaşadıklarının benzerini yaşamıştım. Dost kazıkları, refüze edilme hikayeleri, hakkının yenilmesi vs....Galiba hesaplar hep ahirete kalıyor..

Ercan Güneş, zirveyi de yaşamış, zirvelerden paldır küldür aşağılara düşmeyi de yaşamış. Nasrettin Hoca'nın deyimiyle "Damdan düşenin halinden, damdan düşenler anlar" misali onun deneyimlerini bu mesleği icra eden herkesin ağzından dinleyebilirsiniz.
Ama Ercan Güneş, bizlerden daha cesur çıkarak yaşadıklarını kaleme almış kitaplaştırmış. Uzun yıllar bu mesleği ifa ederek buradan ekmek yiyen insanlara da bir yerde öncülük yapmış ve cesaret kaynağı olmuş. Sabretmeyi, yılmadan çalışmayı ve özveriyi bu satırları okuyanlar daha iyi öğreniyor...

Ercan Güneş, şu anda Mersin Ticaret Borsası'nın basın müşaviri, kendisi son derece sevecen ve vefakar bir arkadaş. Hala gazeteciler için yanına gidilip bir çayının içilebileği bir dost.

Meslek hayatında binlerce dost ve arkadaş biriktirmeyi başarabilen Ercan bey'e kalan ömründe sağlık, huzur ve mutluluklar diliyorum.
Bu arada Ah Medya Vah Medya (Medyanın Gerçek Yüzü) kitabını Sokak Yayın Grubundan temin edebilirsiniz. Sizlerde bu kitabı okudukça, basının hem bilmediğimiz yönlerini hemde Ercan Güneş'in sıradışı yaşamından kesitleri öğreneceksiniz.