Türkiye'de resmi rakamlara göre bu sene uzun metrajlı toplam 148 sinema filmi çekilmiş. Birbiri ardına vizyona giriyorlar. Festivallerde tek tek boy gösterip seyirciye kendini beğendirmeye çalışıyorlar.
Türkiye'de resmi rakamlara göre bu sene uzun metrajlı 148 sinema filmi çekilmiş. Birbiri ardına vizyona giriyorlar. Festivallerde tek tek boy gösterip seyirciye kendini beğendirmeye çalışıyorlar.
Sinema endüstrinin ülkemizdeki son yıllarda yaptığı atılımlar başta Kültür Bakanlığı olmak üzere Avrupa'da bir çok sinema kuruluşu tarafından maddi ve manevi olarak destekleniyor. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, Geçtiğimiz yıl bilet alarak sinemaya giden yaklaşık 40 milyon kişi olduğu ve yeni sinema salonları konusunda talepler geldiği ifade edildi. Muazzam bir gelişme. Çünkü üç beş sene evveline kadar bu rakam 10 milyonu geçmiyordu. Daha ötesi bir 10 sene evvel bu rakam 2 milyonu bile bulmuyordu.
Ancak Sinema artık ülkemizde gerekli ilgi ve desteği bulmaya başladığı söylenebilir. Film yapımcıları artık sermaye arayışına girerken eski zorlukları yaşamıyorlar. Eli ayağı düzgün senaryolarına sponsor bulmaları için çok yerlerin kapılarını aşındırmıyorlar. T.C Kültür Bakanlığı kesenin ağzını iyice açmış görünüyor. Ve sinemacıların emeklerine büyük katkı koyuyorlar.
Ancak filmlerin kalitesi iyiden iyiye tartışılır olduğunun da pek farkında değiller galiba. Bu sene başlayan film festivallerinde sinemacıların ortak bir kanaatı gelişiyor. Festivalde yarışacak kalitede film seyredemiyoruz diyorlar. Bende Adana ve Antalya film festivallerinde aynı durumla karşılaştım.
Adana 25. yıl uluslararası film festivalinde jürinin ödül verme konusunda kendi aralarında bile epey tezatlar yaşadığı kulağımıza geldi. Nedeni çok basit. Festival yarışmacısı olarak katılan filmler kalite sınırlarını oldukça zorluyor. Bu değerlendirmeleri yapanların kimisi senaryoların oldukça kötü olduğunu, kimisi yönetmen koltuğunda oturan kişilerin yeteri kadar becerikli olmadığından kimisi oyunculuk gücünün çok vasat seviyede kaldığından dem vuruyor.
Aynı fikre maaleesef bende katılıyorum. İzlediğim filmler içinde hararetle şunu görün, bunu izleyin diyemiyorum. Çünkü benden geçer not alan film olmadı. İsmi ve konusu ile dikkatimi çeken Anons filmi bile benim için bir hayal kırıklığı oluşturdu. 1963 senesindeki yarım kalan bir darbe girişimini anlatan film fragmanlarındaki heyecanı maalesef sinema salonlarında yaşatmadı. Senaryosunu Dr. Ercan Kesler'in yazdığı ve danışmanlık yaptığı filmde, konunun çarpıtıldığı darbeci rolündeki insanların gülünç duruma düşürülme gayretleri o kadar hafif planlarda ele alınmış ki ortada bir sinemacının deyimiyle "İlk defa görenler için hoş, ancak o dönemi bilen ve yaşayanlar için boş bir film" ortaya çıkmış. Örnek olarak verilecek o kadar çok sinema filmi varki, bu sene Türk sineması neredeyse dökülüyor desek yanlış olmaz.
Acaba Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlü'ğünün bu konuda seçme ve değerlendirme kriterlerinde büyük bir değişimin olmasının zamanı gelmemişmidir. Çünkü maddi destek açısından bu milletin parasını sinemaya sarfeden bu kurum, önüne gelen senaryoyu ve yapımı desteklemek zorunda değil. Daha özenli bir seçim bence sinemasını kalitesini üst seviyelere çıkartacak faktörlerden birisi olabilir.