Büyük felaketin üstünden geçen üç hafta boyunca yedi yirmidört deprem konuşuldu. Yüzyılın en büyük felaketini maalesef Cumhuriyetimizin 100. yaşını kutlamaya hazırlandığımız bir dönemde yaşadık.

10 milyon insan sokakda kaldı. Yüzbinlerce insanımız enkaz yığınlarının arasında son nefeslerini verdiler.

11 Şehirin bir çok yerinde taş üstünde taş kalmadı. Türkiye'nin GSMH'nin yüzde 15'nin elde edildiği bölgede ekonomi tamamen durdu.

Yüzbinlerce, milyonlarca çalışan; fabrikalar, işyerleri yıkıldığı ve devre dışı kaldığı için işsiz durumda.

Milyonlarca insanımız yakın şehirlere yada büyük yerleşim bölgelerine göç etti.

Devletimiz ve milletimiz el ele vererek yaraları sarmak için ilk günden kolları sıvadı. Büyük şehirlerden onbinlece tır dolusu yardım malzemesi, iş makinaları, envai çeşit araç ve gereçler, depremin dümdüz ettiği yerleşim bölgelerine yollandı.

Çadır kentler, konteyner kentler, sahra hastaneleri, aşevleri, bölgede kalan insanlara yaşama umudu katıyorlar.

Bütün rüyaları başlarını sokacak sıcak bir yuva. Uykuda yakalanan insanlar bir çorap dahi alamadan çökmüş binalar ve enkaz yığınlarının arasından hayata tutunmaya çalıştılar.

Adeta toprak yığınları haline gelen enkazın altında bıraktıkları yakınlarının acılarını yüreklerine gömmeya çalışıyorlar.

Hiç kolay değil böyle bir faciayı sindirmek yada unutmak. Yaşadıkları sürece asla unutmayacaklar. Bu travmalarla ömürleri sonlanacak. Allah sabır versin...

Haftalardan beri bilim adamları ikinci büyük deprem tehlikesinin Marmara ve İstanbul bölgesinde olacağı konusunda alarm veriyorlar.

1999 büyük Marmara depreminden bu yana 24 yıl geçmesine rağmen ortadaki tablo kesinlikle ürküntü veriyor.

20 milyonluk nüfusu ile nefes bile alınamayacak bir noktaya gelen İstanbul'un olası bir depremde ne hale geleceğini kimse tasavvur bile edemiyor.

24 yıl evvel büyük bir deprem yaşayan Marmara bölgesi ve İstanbul için depremde toplanılacak alanların sayıları binlerle ifade edilirken. Aradan geçen zaman zarfında işaretlenen belirlenen bu alanların tamamına yakınının AVM'lere ve lüks konutlara dönüştürülmesini hep birlikte yaşadık.

Çeyrek asır süren bir dönemde hiç bir yönetici bu rezillik karşısında banamısın!..demiyor. Sanki deprem gerçeği yokmuşcasına rant hırsı sayın yöneticilerimizin gözlerini kör etti.

Yerel yönetimler hep sınıfta kaldı.

Gerçeği göremeyen yöneticiler sayesinde imar barışı adı altında yıkılması ve kentsel dönüşüme girmesi gereken milyonlarca çürük yapı önce sıvandı, boyandı ve hiç bir şey olmamışcasına yeni sakinlerine teslim edildi.

Yüzyılın büyük deprem felaketi ile bir kez daha gözler başta istanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki çürük yapılara, mutlak yıkılma tehlikesi olan binalara, okullara, köprü ve kamusal yapılara çevrildi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, alalacele topladığı deprem zirvesinde İstanbul'un Acil Eylem Planını açıkladı.

Tam bir umutsuzluk, ve çaresizlik içinde öylesine bir Acil Eylem Planı ki duyanları derin derin düşündürüyor.

Yöneticiler tam bir çaresizlik içinde. Ortalama beşyüzbin yapı acilen yıkılmak zorunda. Güçlendirme çalışmaları için ekonomik destekler yok hükmünde.

Yıkılacak binalardan çıkacak milyonlarca insan'ın gidecekleri- taşınacakları yeni bir yuva yok. Çünkü İstanbul'un konut stoğu tükenmiş. Yenilerinin yapılması onlarca sene sürecek.

Toplanma alanları yerleşim birimlerine dönüştüğü için son çare Mezarlıklar ve AVM'lerin önündeki meydanlar kalmış.

Evet Mezarlıklar deprem sonrasında İstanbul'da ikamet edenlerin sığınağı olacak. Yardım malzemeleri, sahra hastaneleri, gıda ve ihtiyaç maddelerinin dağıtım merkezleri yine mezarlıklar olacak. AVM'ler ayakta kalırsa mağazalar, ve AVM önlerideki meydanlar depremden canlı kurtulacak insanların toplanma alanı haline dönüşecek.

İstanbul Acil Eylem Planında ayrıca, Çadır stoklanması, Konteyner çalışmalarının hızlandırılması, denizden ikmal ve lojistik için acilen yeni gemilerin inşaa edilmesi tartışılan başlıklardan oldu.

Ama bu şehrin yöneticilerinin gözlerinden derin bir çaresizlik akıyor. Asıl yapılması gerekenler için artık ne mekan, ne para nede zaman kaldı. Deprem uyumadı ama ülkeyi yönetenler uyudu. Tedbir alınması gereken altın yıllar heba edildi.

Deprem uzmanlarının eli kulağında ikazları karşısında derin bir çaresizlik yaşanıyor. Seçim takviminin işlediği şu zamanda, bana göre artık deprem tehlikesinin aktualiteside unutulacak. Tıpkı geçmişte yaşandığı gibi...

Daha bir süre gündemde kalacağı öngörülen büyük deprem felaketiyle alakalı haberler gündemin arka taraflarına düşecek.

Çok çabuk unutan ve gündem degiştiren toplumsal yapımız var. Unuttuğumuz için fikri takip yapamıyoruz. İstikrarlı bir çalışma gerçekleştiremiyoruz.

Mezarlıklara sığınmak durumuna düşen İstanbul gibi bir dünya şehri, çaresizlik girdabına sokulmamalıydı. Türkiye ekonomisinin yarısından fazlasını tek başına yüklenen İstanbul'da olası bir deprem faciası Türkiye'nin belini çok uzun yıllar büker. Namerde muhtaç eder.

Zararın neresinden dönülürse kardır. Evet mutlak bir zarar yaşacak bu ülke. Bilim adamlarının yıllarca süren feryatları işitilmedi. Ciddiye alınmadı.

Çünkü ülke rantını büyük bir iştahla tüketen gözü dönmüş sermaye ve işbirlikçilerinin bu gerçeği görmek gibi bir derdi olmadı. Gözler kör, vicdanlar sağırlaştı. Dolayısıyla tedbir alınması noktasındaı kimsenin kılı kıpırdamadı.

Sonuç işte böyle dostlar.

Çaresizlik ve imkansızlık içinde çırpınan bir avuç insan..İstanbul'a onlarca ilçede depremden etkileneceği açık açık belirtilen muhitlerde insanlar kara kara düşünüyorlar. Çünkü hiç birisinin alternatifi yok. Paraları yok, gidecek, sığınacak yerleri yok.

İşte böyle dostlar. Önümüzdeki süreçte Allah hakkımızda hayırlısını nasip etsin. Yazık oldu böyle bir medeniyete diyeceğimiz günler gelmez inşallah.

İstanbul'daki mezarlıkların kapılarında yazılan Ali İmran Suresinde geçen "Her Nefs Ölümü Tadacaktır" vecizesi;
"İstanbul'da yaşayanlar, yöneticilerin aymazlıkları yüzünden ölümü tatmak zorunda bırakıldılar" ibaresine dönüşmez inşallah...

Kalın Sağlıcakla.