Afrin'de yürütülen operasyon ‘Zeytin Dalı Harekatı', Türkiye'nin bağımsız ve güçlü iradesini dünyaya ilan etme manifestosudur. Türkiye artık kendisine biçilmiş rolü elleriyle parçalayıp kınından çıkmış bir kılıç misali dosta düşmana Güçlü Türkiye mesajını vermektedir.

Üniversite yıllarında 'Dış Politika' derslerimize giren E. Korgeneral İhsan Gürkan paşa Türkiye'nin NATO'ya girmekle çok büyük bir hata ettiğini ve bu kararıyla Amerika'nın resmen kucağına oturduğumuzu ifade etmişti.

Seksenli yılların başında bu fikir oldukça sıra dışı gelmişti bize. Türkiye 1980'de Amerikan desteğiyle bir askeri darbe yapmış ve Batı'lılaşma süreci Turgut Özal'la doludizgin gelişirken böyle bir düşünce, hem de bir dönem MİT müsteşarlığı yapmış bir zat'dan dinlenildiğinde çok daha ilginç bir boyuta varıyordu. Acaba paşamız bu fikirlerinde haklı mıydı?

Evet Türk dış politikası ikinci dünya savaşından sonra tamamen Amerika'nın şahsında batının yörüngesine girdi ve bu günlere kadar geldi. Aslında Türkiye NATO'ya girmeye bir şekilde mecbur bırakılmıştı.

Rusya'nın Türkiye'den boğazlar üzerinde hak iddia etmesi ve üs talebi bu kararı vermeye itti. İkinci dünya savaşından galibiyetle çıkan ve topraklarını Avrupa'nın iç bölgelerine kadar genişleten Rusya'dan korkmakta yerden göğe kadar haklıydık. Rusya girdiği yerden çıkmaz denilen bir ülkeydi. Ruslar sertti, kabaydı, vandaldı.

Bolşevik devriminden sonra Orta Asya Türk devletlerinde yaptığı zulüm ve Kırım tehciri bunun en büyük göstergesiydi. Komünist Rusya emellerinin önünde ne varsa silip süpürüyordu. Kimsenin gözünün yaşına bakmıyordu.

Milyonlarca Rus aydını'nı katletmekten, Sibirya'ya sürmekten ve zulümhanelerde yok etmekten çekinmiyordu. Rus akıl hastaneleri ağzına kadar bu coğrafyanın münevver insanları ile doluydu.

Rusya'nın demir perdesini aralayıp kaçabilme şansına sahip olan yazarlar ve bilim adamları bu gerçeği yazdıkları eserlerde ve raporlarda açık açık belirtiyorlardı. Sovyetler Birliği çok uzun yıllar korku salarken, bu durumu batı dünyası avantaja çeviriyordu.

Rusya'yı öcü olarak değerlendirerek Batı'ya yaslanmayan ülkelere bu korku koridorunu işaret ediyorlar ve alabildiğine bu ülkelere çöküyorlardı. Başta askeri alanlar olmak üzere, ekonomik kaynakları da bir sömürü enstrümanı haline geliyordu. Bilimden, sanat'a, spor'a kadar bütün unsurlar zaman içinde Batı'nın arka bahçesine dönüşüyordu. Batı karşıtları ise komünist olarak değerlendirilip sistem dışında atıldı yıllarca.

Türkiye NATO kıskacında batının, Sovyetler Birliği'nin yayılma stratejileri için bir bariyer olarak görev yaptı. 1 milyon kişilik son derece güçlü ordusu geniş coğrafyası ve sadakatle kendisinin yanında olan Türkiye'ye, 'güvenlik' sözünden başka bir şey vermedi. Bunun karşığılında ise Türkiye bütün ekonomik ve sosyal yapısını batının sistemine entegre etti.

İkiz kulelerin vurulması, Afganistan'ın işgal edilmesi yaşadığımız yüzyılın başlangıcını teşkil etti ve yeni bir milat oluşturdu. Artık NATO'nun patronu Amerika bizzat sahaya iniyor ve dünya enerji kaynaklarına çökme operasyonuna başlıyordu. Sonrasında ise gelişmeleri yakın bir tarih olarak hepimiz yaşayarak gördük.

Afganistan'ın zengin maden kaynaklarından sonra Irak petrolü'ne de yönelen Amerika Ortadoğu'yu kan gölüne çevirmek pahasına ardı ardına hamleler yaptı. Arap baharı adı altında Kuzey Afrika'dan başlayan ve Ortadoğu'yu da içine alan Büyük Ortadoğu Projesini uygulamaya koydu. Irak ve Suriye'yi parçalara ayırmak için harekete geçti. 'Büyük Oyun'u sahneye koydu.

Fakat bölgesel dengeler'de en az Amerika'nın planları kadar hareketlidir bu coğrafya'da. Ağırlık merkezi sürekli oynaktır. Tarihler boyunca bu böyle olmuştur. Amerika'nın yanı sıra Rusya ve İran'da bölgede Türkiye gibi etkili oyunculardır. Ben güçlüyüm, ezer geçerim mantığıyla yola çıkan birçok medeniyet Ortadoğu'da tarihler boyunca derslerini almışlardır.

Türkiye'nin son yıllarda katettiği mesafeyi ve elde ettiği bölgesel gücü hesaba almayanlar acı gerçekle yavaş yavaş yüzleşmeye başladı.

NATO çatısı altında yıllarca Türkiye'nin altını oyan ve bölücü terör gruplarına destek verenlerin iç yüzleri zaman içinde ortaya çıktı. PKK terör örgütünü el altından donatan, eğiten ve lojistik destek veren NATO üyesi paydaşlarımız bu sinsi oyunlarından asla vazgeçmediler.

Türkiye'nin Suriye'de Amerika ile karşı karşıya geldiği şu son günlerde artık bu NATO üyeliği ve müttefiklik kavramları iyiden iyiye tartışılır oldu. Amerika güvenilmez bir müttefik olduğuna göre, düşmanlarımızı donatıp eğittiğine göre, Türkiye'ye karşı sürekli savaş halinde olan terör örgütü PKK'ya 5 bin Tır dolusu silah verdiğine göre artık bir dostluktan bahsedilebilir mi?

Türkiye Suriye'de karşılaştığı acı gerçekle artık daha rasyonel bir yol çizme aşamasına gelmiştir. Amerika ile Suriye'de çatışma an meselesidir. Bu gerçeği bizzat Amerikalı yetkililer artık ifade etmektedirler.

Rusya ile olan ilişkilerimiz daha ileri boyutlara getirilebilir. Stratejik hesaplarımızı Türkiye'nin uluslararası menfaatlerine uygun hale getirmek şart olmuştur. Rusya bunun farkında olduğunu defalarca Türkiye'ye hatırlatmıştır.

Rusya'da, Sovyetler Birliği deneyiminden büyük dersler çıkartarak yeni bir döneme giriyor. Ekonomik, sosyal ve siyasi yönden birbiriyle iki iyi müttefik olmamak için hiçbir engel yoktur.

Birbiri ardına imzalanan ekonomik ve savunma işbirliği anlaşmaları bu zemini daha sağlam bir hale getiriyor. Rusya ile Türkiye'nin arasındaki bu sağlam gelişen ilişkiler, batıda büyük bir infial oluşturuyor.

AB yetkilileri birbiri ardına yıllar boyu Türkiye'ye kazık attıklarını artık ikrar eder hale geldiler. Türkiye'ye karşı yanlış yaptık diyen yetkililer acaba bozulan ilişkileri nasıl tamir edebiliriz kıvamına geldiler. Trump'un önceki gün Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ı arayıp Suriye'de işbirliği konusunda fikir teatisine girmesi bunun en büyük göstergesidir.

Burnumuzun ucundaki Suriye konusunda kararlılıktan taviz vermeyen Türkiye, Batı'yı yavaş yavaş dize getiriyor. Güçlü Türkiye, batının şantajlarına boyun eğmiyor. Batıdan korkmuyor. Sağlam bir irade ortaya koyuyor. Bu tablo batının 100 yıllık planlarının artık çöpe atılacağını gösterdi. Büyük Oyun bitti.

Türkiye'nin NATO boyunduruğundan silkinip sıyrılmasının artık vakti gelmiştir. Kendi kendine yetebilen bir Türkiye'nin NATO'ya haraç vermesine gerek yoktur. Türkiye acilen çevresel dostlukları geliştirip, komşularla Amerika'sız bir diyaloğa girmelidir.

Afrin'de yürütülen operasyon 'Zeytin Dalı Harekatı', Türkiye'nin bağımsız ve güçlü iradesini dünyaya ilan etme manifestosudur. Türkiye artık kendisine biçilmiş rolü elleriyle parçalayıp kınından çıkmış bir kılıç misali dosta düşmana Güçlü Türkiye mesajını vermektedir.

Türkiye NATO'dan çıkmak için harekete geçmelidir. Bu iki yüzlü ittifak'ın sinsi planlarını suratlarına çarpmak vaktidir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi kimseden icazet almadan yolumuza devam etmeliyiz. Bu kararlı irademizi ortaya koydukça rollerin değiştiğini Batı'nın Türkiye'nin peşinde koşturacağını hepimiz göreceğiz.